Ana içeriğe atla

Genova-Roma Bisiklet Turu

Fotoğraflar
Büyük Görünüm için Slaytı tıklayabilirsiniz..


Harita

View Genova-Roma Bisiklet Turu in a larger map


0.Gün
Farklı yerleri, insanları ve kültürlerini keşfetme heyecanı içerisinde hazırlıklarımızı tamamlayarak ve arabaya bisikletlerimizi ve eşyalarımızı yükleyerek Atatürk havalimanına doğru yola çıkıyoruz. Daha önceden araştırmasını yaptığımızdan bisikletleri paketlemek için havalı plastik sargı ve bolca koli bandı tedarik etmiştik. Havalimanın uygun bir yerinde yaklaşık bir saatlik bir çalışmadan sonra bisikletleri ve bagajlarımızı güzelce sarıp sarmalayıp Alitalia çalışanlarına teslim ediyoruz. Uçağa biniş sırasında yardımcı kaptanın bizi Bonjorno selamlamasıyla italya moduna da girmiş oluyoruz böylelikle..

Yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra Roma Fiumicino (telaffuz etmekte çok zorlanıyorum..) havaalanına iniş yapıyoruz. Bisikletlerimizi ve bagajlarımızı teslim alıp üstümüzü değiştirip hemencecik yola çıkıyoruz. Hedef Roma Termini merkez tren istasyonu.. Zira 23.50 de bisiklet turumuzun başlangıcı olan Genova’ ya trenimiz var. Daha sonrası için bizleri heyecanlandıran çok şirin yollardan geçerek saat 20.00 gibi Termini’ ye varıyoruz. Bu arada kısa ve üstünkörü de olsa Roma’ ya ve tarihi yerlerine (daha sonra görüşeceğiz edasıyla) meraklı ve şaşkın gözlerle gözatma fırsatı buluyoruz.. 

Bizi Genova’ ya görüterecek trene binmeye az bir süre kala turun ilk golünü yiyoruz. Görevli bize bineceğimiz trenin bisiklet taşımaya elverişli olmadığını ve italya’ da trenlerin tipleri olduğundan v.s. bahsediyor. “Abla yapma, bu seferlik idare et, yap bi güzellik” den de anlamadı tabi ya da biz anlatamadık.. Soluğu Müşteri İlişkilerinde aldığımızda giden trenin arkasında bakmaktan başka yapacak bir şeyimizde kalmamıştı. Görevli bize sabah 06.15 deki Pisa trenini öneriyor.. Biz de biraz düşünüp (başka bir seçeneğiniz olmadığından) kabul ediyoruz. Otobüs/tren garında sabahlamayalı da uzun süre olmuştu. Saat 01.00 gibi Termini’ de uygun bir yere konuşlanıp matlarımızı ve uyku tulumlarımızı yere serip uyku moduna geçmeye çalışıyoruz. Bu esnada Termini’ de bizimle beraber en az 100 kişi olduğunu da belirteyim. Bölük pörçük bir uykudan sonra Pisa trenimize binerek bisikletlerimizi yerleştiriyoruz. Belirtmekte yarar var İtalya’ da çok geniş bir tren ağı var dostlar, ülkenin hemen her yerine demiryolu hattı mevcut. Güzel olan şey ise trenlerin ilk (ya da son) vagonu bisiklet için özel tasarlanmış. Vagonda bisiklet işareti mevcut, kanca ve kapanlarla bisikletinizi güzelce yerleştirip sorunsuzca yolculuk yapabilirsiniz.

1.Gün
Öğle saatlerinde Pisa’ ya varıyoruz. Vakit kaybetmeden bilet alarak Genova’ ya ulaşma hesabı yapıyoruz. Saat 14.00’ a bilet alarak karnımızı doyurmak için Pisa’ nın içlerine doğru gidiyoruz. Internet point bulup internette vakit geçirip pizza yemek için şirin bir kafeye oturuyoruz. Bu arada turun ikinci golünü kalemde görüyorum. Bildirim yapmama karşın GSM operatörümün hattımı yurtdışı görüşmelere açmadığının farkına varıyorum. 

Tekrar trene biniyoruz. Tren güzel ve ilginç yerlerden geçmesine karşın bu kadar tren yolculuğu bizi bunaltmış durumda. O kadar sıkıntı bastı ki Genova’ ya iki istasyon kala trenden kendimizi kurtarıp pedallama başladık. Tatil beldesi olarak daha gelişkin olan çok şirin kasabalardan geçiyoruz. Güzel güzel Bogliasco, Sori, Recco üzerinden Camogli’ ye varmışken zalim bir tırmanış bizi bekliyor. Geçtiğimiz kasabalar neredeyse ayaklarımızın altında kalmış durumda. Güneş, deniz, insanlar, evler o kadar güzel ki tırmanmaktan hiç gocunmuyoruz. Tırmandıkça her şey daha da güzel görünüyor gözümüze. Saat 18.00 gibi tepe noktasındayız. Nefis çam, bitki kokuları ve kuş sesleri eşliğinde artık Rapallo’ ya doğru inişe hazırız. Pedal çevirmeden güzel bir inişten sonra Rapolla’ ya ulaşıyoruz. Hava kararmadan kamp kuracağımız bir yer bulmak için gezinmeye başlıyoruz. Değinmeden geçmeyelim, dingin denizi ve sakinliği ile Rapallo’ ya Datça’ nın italya versiyonu diyebiliriz. Sahile inip etrafa bakınınrken Rumen arkadaşlar Monica ve Yuyla (umarım doğru yazmışımdır.) ile tanışıyoruz. Yeni edindiğimiz bu arkadaşlarımızın önerisi sayesinde ismini bilmediğimiz bir bitkiden ve kremalı bir sostan yapılmış olan enfes spagettiyi tadıyoruz. Yanında da güzel bir kırmızı şarap.. Yemekten sonra arkadaşlarımıza teşekkür ederek sahilde uygun bir yere çadır kurmaya karar veriyoruz. Çadırımızı kurarak hemencecik uykuya dalıyoruz. 

2. Gün
Saat 08:00 gibi uyanarak hemen yola çıkıyoruz. Yolumuza sahilden devam ediyoruz. İlk durak Zoagli. Yol cok guzel gerçekten küçük inişler/çıkışlar mevcut. Sabah serinliğiden tatil siteleri içerisinden devam ediyoruz yolumuza. Sonrasında Chiavari’ ye vararak kahvaltı ve alışveriş yapmaya karar veriyoruz. Jambonlu-peynirli bir tost ve çay ile şirin insanların işlettiği güzel bir kafede kahvaltı yaparak saat 10:00 gibi tren yoluna paralel giden yoldan devam ediyoruz yolumuza. Lavagna ve Cavi’ den geçerek Sestri Levante’ ye varıyoruz. Bu noktada bir terslik gözümüze çarpıyor. Navigasyon cihazı bizi nedendir bilinmez dağ yoluna yönlendiriyor. Ama biz kendi devam ettiğimiz yoldan ilerlemeye devam ediyoruz. Derken hiç hesapta olmayan bir durumla karşılaşıyoruz. Garip bir tünele geliyoruz. Tünel sadece tek yönlü ve tek aracın geçebileceği bir büyüklükte. Bundan dolayı trafik ışığı koymuşlar başlangıç ve bitişine.. Araçlar yarım saat arayla karşılıklı olarak geçiş yapıyorlar. Ve maalesef ki bisiklet ve yaya geçişi yasaklanmış.. Ne yapalım derken tünele girmemizle yolculuk boyunca hiç tanık olmadığımız korna protestolarına sebep oluyoruz. Binbir tedirginlik ve tepkiyle tüneli bitiriyoruz bitirmesine fakat başka bir tüneli görmemizle durmamız bir oluyor. Çevredekilerden devamında uzunca üç tünelin daha olduğunu öğrenip kara kara düşünmeye başlıyoruz. Tek alternatifimiz bizi tünellerden geçirecek kamyonet tarzı bir taşıt. Serkan yenilgiyi kabullenerek ağaç dibinde çikolatasını yerken ben de şansımı denemeye koyuluyorum. 

Şansım yaver gidiyor daha yeni otostop çekmeye başlamışken zor koşullarda da olsa bir kamyonet duruyor. Bahçıvan olduğunu tahmin ettiğimiz bir italyan emekçisi bizi tünellerden geçirerek Moneglia’ ya kadar getiriyor. İngilizce bilmediğinden zar zor anlaşıyoruz lakin dayanışmanın dilini üçümüzde çok iyi bilmekteyiz.. İndikten sonra minnettarlığımızın bir göstergesi olarak ona çikolata ikram ediyorum. Nasırlı ve kalın parmakları ile alıp gülümseyerek uğurluyor bizi. 

Moneglia tatil kasabası gibi görünmesine karşın geleneksel yaşamın da devam ettiği bir yer. Söz gelimi oturduğumuz kafede herkes birbirini tanır vaziyette, etrafa meraklı gözlerle bakan sadece biziz.! Bahçelerinden domates, biber, yeşillik toplayıp bu kafeye gelerek bol zeytinyağı ve peynir ile hep birlikte öğle yemeği yiyenler var misal. Oturduğumuz kafeden plaj ve deniz çok güzel görünüyor gözümüze. Biralarımızı yudumladıktan sonra kendimizi güzelim denize bırakıveriyoruz.. 

Saat 15:00 gibi yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Önümüzde hala üç tünel bulunduğundan dolayı koşulsuz olarak dağ yoluna yöneliyoruz. Hedefimiz Tesse Aurelia üzerinden La Spezia’ ya gitmek. Kafe işleten ve oradaki yollara da hakim bir kadından alternatif güzergah bilgisi alıyoruz. Kadın yolun zorluğu konusunda bizi uyarıyor yine de devam ediyoruz. Trenle Genova’ ya giderken giderken dağın ortasından otobanin geçtiği viyadükleri görüp hayret etmistik. Ama nerden bilelim dağın tepesine çıkıp otobanın bile ayaklarımızın altında kalacağını. !

Moneglia’ nın içlerine doğru yönelip çevre köyler içerisinden geçerek yavaş yavaş tırmanmaya başlıyoruz. Deniz seviyesinden yükselmeye başladıkça manzara ve bitki örtüsü de güzelleşiyor.. Ne rampa ne de yorgunluk.. En büyük düşmanımız sıcak bu noktada. Su gibi terlemiş bir vaziyette Tessi’ ye kadar geliyoruz. Tessi bir küçük şirin mi şirin bir dağ köyü. İlkin Serkan ulaşıyor Tessi’ ye. Ben gelmeden yaşlı köy ahalisi ile koyu bir sohbete başlamış bile. Ben geldiğimde köyüler parmakları ile beni gösterip “El Turco” diye sesleniyorlar. Sonradan anlıyorum ki Serkan’ a “nereden geliyosunuz” diye sorduklarında Türkiyeden cevabı aldıklarını ve kumral olduğundan Serkan’ ı bir Türk’ e benzetemediklerini öğreniyorum. Sonra beni gördüklerinde “aha bu Türk işte” demişler.:) Serkan da çok şikayetci değil tabi bu durumundan.. Ben de üzüleyim mi sevineyim mi anlamadım.:) Suyumuz bittiğinden Peder’ den su rica ediyoruz. Sağolsun o da mataralarımzın tümünü dolduruyor. Peder’ e Arrividerci diyerek tırmanmaya devam ediyoruz. 

Otobanı geçerek daha da tırmanmaya devam ediyoruz. Yaklasik 2 saattir tırmanıyoruz. Sonrasında geyik çıkabilir tabelaları ile tırmanmaya devam.ediyoruz. Moneglia çok çok uzaklarda ayaklarımızın altında kalmış durumda. Yol boyunca birçok motosikletli görüyoruz. Sanırım gayri resmi olarak yarışıyorlar bu mevkide. En sonunda yol düzleşiyor biz de tepe noktasına vardığımızı anlıyoruz. Sonradan öğreneceğimiz üzere 800m civarında bulunan bir milli parkın içerisindeyiz. Tarif etmek çok zor gerçekten bu güzelliği. Uzakta kalan denizin pırıltısı, değişik kuş sesleri, envai çeşit bitki kokusunun karşımı eşliğinde bir anlamda rehabilite oluyoruz. Hedefimiz La spezia.. Fakat akşam vakti ve de bitik durumda olduğumuzdan varmamız mümkün değil. Bundan dolayı tabelalardan ismini gördüğümüz Levanto’ ya gitmeye karar veriyoruz. İyiki de gitmişiz bu küçük, şirin ve tarihi dokuya sahip sahil kasabasına. Çok vakit kaybetmeden güzel bir kamping olan Aqua Dolce Kamping’ i buluyoruz. Yorgunluktan bitap düşmüş durumdayız.. Bir şeyler yedikten sonra hemen yatış moduna geçiyoruz.

3. Gün
Levanto yanındaki diğer kasabalar gibi dağların arasında bir sahil kasabası. Genelde yerli turistlerin rağbet ettiği bir yer olarak göze çarpıyor. Tarihi dokusu korunan, küçük ve dar sokakları ile, güleryüzlü ve sakin esnafa sahip olan bir yer. Çok da erken sayılmayacak bir saatte uyanıp sokağın başından itibaren güzel kokular yayan bir pastanede börek/pizza karışımı nefis bir şeyle sabah kahvaltısını yapıyoruz. 

Levanto’ dan La Speziya gitmek için tekrar dağları tırmanmamız gerekecek. Bu da çok zaman kaybı anlamına geliyor, sahil yolunda tünel olma ihtimali de çok yüksek bu arada. Gözümüz de kesmiyor bir yandan.. Bundan dolayı bu bölümü trenle geçmeye karar veriyoruz. Bizi bekleyen süprizden habersiz istemeye istemeye de olsa öğle vakti Levanto’ dan ayrılmak üzere istasyona gidiyoruz. La Spezia’ ya neredeyse yarım saatte bir tren mevcut Levanto’ dan. Bekliyoruz fakat her defasında tüm tren seferlerinin iptal olduğu anonsunu duyuyoruz. Demiryolu işçilerinin 1 günlük grevde olduğunu öğrenerek tabi ki eylemlerine destek vererek 1 gün daha kalmak üzere kampımıza geri dönüyoruz. Dağların arasında kalan bu şirin kasabanın güzel denize giremeden gitmediğimize de ayrıca seviniyoruz. Akşama da çok güzel bir Country Music eşliğinde deniz ürünlerinden oluşan spagettimizi yiyerek erken saate yola çıkmak üzere çadırımıza giriyoruz. 

4. Gün
Erken saatte uyanarak bir sonraki günkü ilk tren olan 06.15 treni ile La Spezia’ ya gidiyoruz. Trenden indiğimiz andan itibaren hızlı ve karışık bir şehir hayati karşılıyor bizleri. Dostlar La Spezia hayatın nispeten hızlı aktığı bir sanayi ve liman şehri. Çabucak şehir merkezinden kurtulalım derken kayboluyoruz. Neyseki sadece yarım saat kaybederek Pisa yoluna koyuluyoruz. Bir benzincideki kafede domatesli ve peynirli sandviç yiyerek kahvaltımızı yapıyoruz. Bu arada belirtelim, sandviç için kullanılan ekmekler çok yağlı. Sol tarafımıza dağları sağ tarafımıza denizi akarak yolumuza devam ediyoruz.

Pisa’ ya giderken Eaton fabrikasını görüyoruz. Önünde de işçiler oturuyor. Durup işçilerle konuşuyoruz. Yüksek vergiler ve ucuz işgücü tercihi yüzünden fabrikanın kapandığını ve Polonya’ da açılacağını söylüyorlar. Güzel bir sohbet ve kahve ikramından sonra grevlerine destek veren temennilerimizle tekrar yolumuza koyuluyoruz. Zor olamayan bir yolculuktan sonra saat 17:00 gibi Pisa’ ya varıyoruz. Bu arada Pisa kulesini görmek için can atıyoruz bir yandan. Kulenin bulunduğu yerleşke bizim şehre giriş yaptığımız yerde yani kuzey yönünde olduğundan hemencecik buluyoruz. 

Dostlar, kule ve beraberindeki yapılar çok haşmetli ve estetik gerçekten. İnanılmaz bir turist kalabalığı var bu yapıları görmek için Pisa’ ya gelen. Tarihi yapıları inceledikten ve fotoğraflarımızı çektikten sonra kamping tabelalarını takip ederek Torre Pedentre Kamping’ e gidiyoruz. Pisa kulesi ve civarını gezmek için bu kamp çok uygun gerçekten. Bu bölgeye yaklaşık olarak 1 km mesafede temiz, interneti ve havuzu olan, çok opsiyonlu bir kamping. Baraka tarzında iki yataklı bir odaya yerleşiyoruz. İnternet ve yemek ihtiyacımızı gidererek sabah erken saate yola çıkmak üzere uykuya dalıyoruz.

5. Gün
Sabah 08:00 gibi uyanıp eşyalarımızı toparlıyoruz. Denizden biraz uzaklaştığımızdan sahil yoluna yani Marina Di Pisa denilen yere doğru pedallamaya başlıyoruz. Bu arada büyükçe bir ulusal parkın çevresinden dolandığımızın farkına varıp parkı gezmek üzere giriş yapıyoruz. Yüksek ağaçların ve dingin bir derenin bulunduğu bu güzel parka Serkan’ la farklı zamanlarda giriş yaptığımızdan kısa süreli de olsa birbirimizi kaybediyoruz. Neyse ki dün Serkanın aldığı walkie-tolkie yardımımıza yetişiyor.. 

Öğle vaktine doğru Livorno’ ya yaklaşıyoruz. Koca koca vinçler, bacalar, kötü koku ve yoğun trafik bizi ürkütüyor. Futbol takımından dolayı adını bildiğimiz bu sanayi şehrinden bu sebeplerden dolayı çabucak uzaklaşmak için pedallıyoruz. Sahil yolunu takip ederek şerin dışına çıktıkça yoğunluk ve kargaşa kaybolmaya başlıyor biz de rahatlıyoruz böylece. Bu arada ben bir rekora imza atıyorum. Mola verdiğimiz ağaçlık bir yerde 3 dakika içinde 25 kere hapşırıyorum..:) Serkan şahidimdir..

Öğleden sonra Chioma, Castiglioncello üzerinden Cecina’ ya doğru yolumuza devam ediyoruz..Burada Mezopotamya Doner Kebap dükkanında durup türkiyeli kürt arkadaşımızla kısa süreli türkçe sohbet ediyoruz. Ondan yol tarifi alıp iyi dileklerimizle ayrılıyoruz. Bu bölgede gerçekten çok şirin kasabalar bulunuyor dostlar. Donoratico ve San Vincenzo bunlardan birkaçı sadece. Donoratico’ yu geçerek hava kararmadan San Vincenzo civarında bir kamp yeri bulmaya karar veriyoruz. San Vincenzo merkezini geçtikten sonra nefis bir yol karşılıyor bizi. Akşam serinliğinde sağ ve sol tarafımızda park mı, orman mı ne olduğuna karar veremediğimiz bir alan, üstümüzde ağaçların yolu sanki bir çatı gibi kapattığı bir yolda çam kokuları eşliğinde yolumuza devam ediyoruz. Bu güzel yolda yaklaşık 10 km devam ettikten sonra Caping tabelasından sola dönerek Park Albatros’ a kamp alanına varıyoruz. Park Albatros bir kampingten ziyade aslında bir tatil köyü. İçerisinde her türlü ihtiyacımızı karşılayacak yerler mevcut. Market, havuz, bisiktlet/motosiklet kiralama, dalış, animasyonlar, restorant v.s. Dayalı döşeli bir pansiyonu aratmayan bir çadıra yerleşip turun yorgunluğunu atmak için bu burjuva mekanda dolanmaya başlıyoruz. Duş ve çamaşır seansından sonra karnımızı doyurmak için restorana atıyoruz kendimizi zira açlıktan ölmek üzereyiz.:) Sessiz ve ışıksız çadırımızda deliksiz bir uyku için artık hazırız. 

6. Gün
Sabah tembellik yaparak geç saate kalkıyoruz. Planımızı değiştirip havuz sefasından sonra yola çıkmak üzere çadırımızdan çıkıyoruz. Yola çıkmamız 15:00 buluyor. Haritaya göre ucunda Piombino olan bir burnun başında sayılırız. Serkan’ ın bulduğu arayol sayesinde burnu dolanmadan Venturina üzerinden ana yola bağlanmak iiçin pedallamaya başlıyoruz. Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra ana yola ulaşarak Follonica istikametine doğru yolumuza devam ediyoruz. Yol dümdüz olduğundan genelde 24. viteste seyrediyoruz. Bu şekilde kısa sürede ilk hedefimiz olan Follonica’ ya varmış oluyoruz. 

Follonica’ dan sonra sıcak performansımızı etkilemeye başlıyor. Bu arada tren yoluna paralel gitmemize karşın denizden de uzaklaşmış durumdayız. Yine de Pian d’Alma’ ya varmakta çok zorlanmıyoruz. Uzun süre bir işletme bulamadığımızdan suyumuz bitmiş durumda. Kasaba girişinde bulunan ve merakla İtalya Bisiklet Turu’ nun izlendiği bir kafede kola, su ve meyve suyu ziyafeti yaparak rahatlıyoruz. Riva del Sole’ ye doğru yola çıkarak denize tekrar kavuşmak için var gücümüzle pedallıyoruz. 

Saat 18:00 gibi Riva del Sole’ ye varıyoruz. Ben burada konaklayalım diyorum ama Serkan oralı değil.. Devam edelim diyor. Neticede Castiglione della Pescaia’ ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra bu güzelmi güzel, şirinmi şirin italyan kasabasındayız. Fakat hala bir kamping tabelasına rastlamış değiliz bu da beni tedirgin ediyor yeterince. Ahaliye sorarak yaklaşık 5 km ilerde kamping alanlarının olduğu malumatını alıyoruz. Kısa bir yolculuktan sonra Camping Etrurira’ ya ulaşıp giriş işlemlerimizi yaptıktan sonra çadırımızı kuruyoruz. İnternet bağlantısının olmadığı bilgisini alarak günün sürprizi ile karşılaşmakta gecikmiyoruz. Girişteki kadından Castiglione’ de internet bağlantısı olan kafe/restoranti malumatı alıp tekrar (hafiflemiş olarak/yüksüz) yola koyuluyoruz. 

Dostlar Castiglione bence bir tam gün kalınacak tabi ki gezilecek de bir yer. Kasabanın ortasında bir tepe mevcut ve eminim ki çok güzel bir mazarası var. Tepede de bir kalecik ve manastır tarzında bir yapı mevcut. Kasabanın çiçekli, otantik ışıklı, arnavut kaldırımlı ve her tarafı tarih kokan bu sokakları gezerek o tepeye ulaşmak çok güzel olurdu eminim. Hava kararması, açlıktan gözümüzün kararması ve internet bu isteğimizden ağır basıyor maalesef. Güzel bir pub’ a oturup daha bismillah demeden 2 bira yuvarlıyoruz. Akabinde bol patates bol beef burger ile bira şölenine devam ediyoruz. Biranın da etkisiyle ilginç düşüncelere dalıyorum ara ara. Yurdumdan kilometrelerce uzakta ilk kez geldiğim bir yerde ilk kez gördüğüm insanların içerisindeyim. Bulunduğum yerde bulunan evlerdeki insanların yaşamı, gelenekleri, kültürleri kendi meşrebim, kısır çelişkiler, savrulmalar.. Şimdi ne garip ne kadar dar ve küçücük geliyor mevcut yaşamım..

Yorumlar