Fotoğraflar
Büyük Görünüm için Slaytı tıklayabilirsiniz..
Kadırga Koyu/Kazdağları/Akçay
Dokuz günlük bayram tatilinde hedefim Yunan adalarını görmek. Fakat daha önce çok sevdiğim ve bulunduğum süre içinde kendimi çok iyi hissettiğim Kadırga Koyu' nda 3 gün dinleneceğim. Orta boy sırt çantamı tam teçhizat toparlayıp (çadır, mat, yağmurluk, polar v.s dahil olmak üzere) gece Küçükkuyu' ya gitmek üzere yola çıkıyorum. Rahatsız bir yolculuktan (Hangi otobüs yolculuğum rahatlı oldu, hatırlamıyorum gerçi..) sonra Küçükuyu' ya varıyorum. Bilmeyenler için söyleyelim; Küçükkuyu, Akçay ve Altınoluk' dan sonra gelen bir tatil beldesi. Genelde yerli turistlerin rağbet ettiği, sitelerin çirkinleştirmeye çalıştığı (Mersin kadar olmada da) fakat hala beceremediği, Kazdağlarının denizle kucaklaştığı bir yer. Ayvacık ile beraber Assos' a en yakın olan beldelerden biri aynı zamanda. Bundan dolayı Assos' dan 4 km geride bulunan Kadırga Koyu' na gidebilmek için ilkin buraya gelmek ideal bir seçim.
Küçükkuyu' daki otogarda otobüsten inerek Kadırga Koyu' na gidebilmek için vakit kaybetmeden yarım saate bir geçen Assos dolmuşuna biniyorum. Yol aldıkça geçen seneki bisiklet turumda geçtiğim bu güzel yolun hemen her santimini anımsıyorum. Şu rampayı nasıl çıktım, nerede mola verdim, nerenin fotoğrafını çektim bir bir aklıma geliyor, mutlu oluyorum. Dolmuştan kalacağım yer olan Gıdışım Kamping' in önünde iniyorum. Tüm sıcaklığı ve güleryüzü ile Nebile Abla* karşılıyor beni. Geçen sene gelmiş bu bisiklet turcusunu hatırlıyor bir çırpıda. Biraz laflayıp uyumak ve dinlenmek üzere çadırıma çekiliyorum. Zira yolculuk boyunca 2 saat ya uyudum uyumadım.
Cam gibi denizde yüzerek, güneşte yatarak hem dinleniyorum hem de güçleniyorum. 2. gün uzun zamandır ege kıyılarında tatilde olan dostlarım Bora ve Ebru' da geliyor bulunduğum yere. Güzel bir yemekten sonra yemekten daha güzel olan bir sohbete dalıyoruz onlarla. Bir sonraki gün Kazdağlarında bulunan şelaleleri gezmeye karar veriyoruz ve atlıyoruz arabaya. İlk hedef Zeytinlideki Sütüven (Hasanboğudu) Milli Parkı. Akçay' a kadar gelerek sol tarafa yani dağlara doğru dönüyoruz. Küçük bir kasabayı geçerek dar dağ yoluna sapıyoruz. Bir noktaya kadar tırmanıyoruz akabinde arabayı park ederek dolaşmaya başlıyoruz. Ciğerlerimiz oksijen taarruzu ile bayram ediyor neredeyse. Derenin üzerinden geçerek patika yolu takip ediyoruz. Kısa bir süre sonra küçük şelalemiz ve gölet bizi karşılıyor. Suya girmek yasak olduğundan tekrar dolaşmaya başlıyoruz. Fakat yolculuğumuz başlamadan sonlanıyor. Takip ettiğimiz yolu kapatmışlar bu dönemde girmek de yasakmış.! Geri dönerek diğer şelalerin izini sürmek üzere Mıhlı Çayına doğru tekrar yola koyuluyoruz. Küçükkuyu' dan sağ tarafa dağlara doğru dönerek tırmanmaya başlıyoruz. Bu arada yolun çok bozuk ve dar olduğunu da belirtelim. Çok geçmeden yol bitiyor ve arabayı park edip yürüyerek şelaleye doğru iniyoruz. Şelale diğerlerine göre epeyce büyük ve aktığı yerdeki gölet çok güzel gerçekten. Belki de tek kötü şey bizimle beraber en az 50 kişinin orada olması. Hiç düşünmeden buz gibi suya kendimizi bırakıp şelalede yüzme keyfini tadıyoruz.
*Nebile Ablacığım acil şifalar diliyorum sana.. En kısa zamanda sağlına kavuşursun umarım. O hünerli ve güzel ellerinden daha çok zeytinyağlı yemekler ve kahvaltılar bekliyoruz senden..
Lesvos (Midilli)
Lesvos adasına götürecek olan feribota binmek için saat 08:00 gibi Ayvalık' a geliyorum. Bu arada Yaz dönemi Lesvos' a Ayvalık' dan günlük ferbot seferleri mevcut. Günübirlik turlar için vizeye gerek duyulmuyor pasaport yeterli. Bayram dönemi olduğundan pasaport kontrol rezilliği ile karşı karşıya kalıyorum. Böylece 09:00 da hareket etmesi gereken feribot 11:00 gibi hareket ediyor. Yolculuğun bir bölümünde gördüğüm şirin yunusları saymazsam tipik bir feribot yolculuğundan sonra Lesvos limanına geliyoruz. Limanda inmemizle Türkiye tarafında yaşadığımız pasaport kontrol rezilliğinin bir benzerini burada da yaşıyorum. Önerim (benim de yaptığım gibi) eğer aceleniz yoksa gölge bir yere geçin ve kuyruğun bitmesini bekleyin yaklaşık 1 saatte tamamlanacaktır. Güneş altında beklemenin hiç lüzumu yok hele de böyle sapma sapan bir şey için..
Liman boydan boya kafe/restoranlarla çevrili. Adanın merkezini de bu liman ve çevresi oluşturuyor. Liman ve çevresini boydan boya yürümeniz 15 dk ya alır ya almaz. Ara sokaklara girseniz etsin 1 saat. İndikten sonra aldığım rehber ve harita ile hemencecik gezilecek yerlere doğru yol alıyorum. Çan kuleli Athanasios kilisesi, devasa Therapontas kilisesi, Midilli kalesi ve antik tiyatro kısa zamanda gidilebilecek ve görülebilecek yerler arasında. Buraları tavaf ederek U şeklindeki limanın diğer ucunda yeralan lokantalara doğru ayaklarım gidiyor. Çok fena acıkmış durumdayım. Adını not etmediğim, müşterilerinin çoğu da benimle aynı feribot gelen müşterilerin bulunduğu bir lokantaya sırt çantamı ve kendimi bırakıyorum. Lesvos' un Kalloni sardalyası ve kalamarının ünlü olduğunu duymuştum. Kalamar, greek salad ve uzo sipariş ediyorum. Greek salad bildiğimiz çoban salatasının irice doğranmış hali. Üzerine de bir kişinin 3 gün kahvaltı yapabileceği kadar büyük bir peyaz peynir koyuyorlar. Ve tabi bolca nefis zetinyağı. Dostlar Lesvos' un kalamarı mutlak tadılmalı.
Yemek ziyafetinden sonra kahvemi içerken yan masadaki bir adam ile sohbete başlıyorum. Sohbet koyulaşınca masama gelerek devam ediyoruz. Michael Dukakis bir opera sanatçısı. Aynı zamanda ABD' nin geçmş dönemde demokratların adayı olan aynı isimli kişinin de yeğeni. Bu arada politikacı olan amcası da Ayvalık doğumluymuş, şaşırdım açıkcası. Öğrencileri ile beraber workshop ve turne maksadıyla burada bulunuyormuş. Kendisinin ve ailesinin çok renkli ama bir o kadar hazin yaşam hikayesi var. Babası İznik' den, annesi de Cunda' dan mış vakti zamanında. Kendisi şu an Stutgart' da yaşıyor. Müzik, sanat, siyaseti de içeren kapsamlı ve çok keyifli geçen yaklaşık 2 saaten sonra kucaklaşıp ayrılıyoruz.
Kısa zamanda çok ada dolaşmak istediğimden Pire feriboyu ile gece Lesvos' dan ayrılmaya karar veriyorum. Biletimi alıp limanın ucunda bulunan bir dalgakıranın sonundaki kahvede güzel ada manzarası eşliğinde greek kafe (türk kahvesi olarak bildiğimiz şey) yudumluyorum. Saat 22.00 gibi Pire' ye gitmek için yaklaşık 5 katlı apartman büyüklüğünde olan dev feribota biniyorum.
Piraeus (Pire, Atina)
Yunan adalarını iç hat feribot seferleri ile kolayca turlayabilirsiniz. Fiyatları bana biraz yüksek geldi açıkçası fakat gerek deniz yolculuğu keyfi gerekse de seferlerin planlı ve sık olması çok büyük bir avantaj. Seferler için mobil uygulamalar bile yazılmış. Ne yalan söyleyim benim çok işime yaradı..
Mykonos adasına gelebilmek için direkt sefer olmadığından ilk Pire' ye yani Yunanistanın ana limanına gitmek zorundayım. Yaklaşık 10 ayrı limandan oluşan gerçekten devasa bir liman. Öyle ki liman içerisinde ring seferleri koymuşlar. Bu arada 7 saatlik yolculuğu feribotun yataklı bölümünde geldim. Uzun ve gece yolculukları için bu sınıfın tercih edilmesinde yarar var. Diğer türlü yanınızda mat ve uyku tulumunuz yoksa uyuyabilmeniz çok mümkün değil.
Pire' ye 07:00 gibi iniyorum. Saat 17:00' da da Mykonos hızlı feribotuna biletim var. Bu süre içinde hızlıca Atina' ya geçerek Plaka' yı ve bazı yerleri görebilmek için metroya biniyorum. Pire limanındaki metro sizi 1,5 €' ya Atinanın merkezi olan Sytagma' ya bir durak uzaklıkta olan Omonia' ya kadar götürüyor. Sytagma, Plaka ve Akropol buraya çok yakın mesafede. Plaka sokaklarında dolaşarak hediyelik bişeyler alıp sonrasında da Akropol manzaralı bir kafede kahvemi yudumluyorum. Yaklaşık 5 yıl önce Atina' da 4 gün kaldığımdan ve turladığımdan dolayı kısa süre içinde limana dönerek Mykonos' a gitmek için feribotuma binmek istiyorum. Yine de Atina' da en azından bir gün kalmadığıma pişman oldum diyebilirim..
Mykonos (Mikanos)
3,5 saatlik hızlı feribot yolcuğunun ardından saat 20:00 gibi Mykonos adasına varıyorum. Limandan yola doğru yürüyorum lakin yakınlarda hiçbir yer görünmüyor gözüme. Tek derdim bir pansiyona yerleşip günün yogunluğunu atmak ve sabah saatlerinden itibaren adayı gezmeye başlamak fakat yakınlarda tek tük evler ve sosyetik villalardan başka hiçbir şey bulunmuyor. 15 dk lık yürüyüşten sonra Kalavari pansiyon tabelasını görüp hemen yerleşiyorum. Pansiyon sahibi ile sohbet faslından sonra aslında kasaba ile liman arasında bir yerde olduğumu ve ada merkezi olan kasabanın yaklaşık 15 dk' lık yürüyüş mesafesinde olduğunu öğreniyorum.
Sabah 10:00 gibi kalkarak kasabaya doğru yürüyüşe geçiyorum. Adada bulunan evler, sokaklar ve insanlar kafamda oluşturduğum Yunan Adası kavramına tam oturuyor gerçekten. Sokaklarda mutlak dolaşılmalı.. Mavi kapı ve pencereleri, bembeyaz boyalı duvarları, merdivenli dar sokakları hiç bıkmadan tek tek dolaşıyorum. Hemen her köşesi bir fotoğraf karesi sanki.. Tabi bu benim görmek istediklerim ve hissettiklerim. Bir de beni rahatsız eden şeyler var tabi.. Adanın ziyaretçileri genelde üst sınıf yüksek sosyete diye tabir edilen türden. O güzelim sokakların neredeyse her metrekaresi metaya dönüşmüş durumda. Hatta bazı yerlerde kilisi ve lokantalar içiçe geçmiş durumda. Fiyatlar da çok yüksek maalesef..
Adanın güneyinde denize girmek için çok güzel plajlar mevcut. Tabi hemen her kısmı cafe/restorantlar tarafından parsellenmiş ve ücretli. İri taneli, altın sarısı kuma ve cam gibi bir denize sahip bu plajlardan birinde denize girmeden bu adadan gitmemek gerek kanımca. Adanın güney merkezinde yaklaşık yarım saate bir kalkan otobüsler uygun bir ücretle sizi tüm plajlara götürüyor. Psarrou ve Paradise denize girmek için güzel yerler. Saat 17:00' a kadar Psarrou' da denize girip güneşlendikten sonra otobüsle tekrar kasabaya dönüyorum. Denizin yanıbaşında ve hoş minderlere sahip Scarpa kafe güzel manzara eşliğinde kahve yudumlamak için uygun bir yer.
Saat 19:00 dan itibaren değirmenlerin olduğu yerden güneşim batışı mutlaka izlenmeli dostlar. Ada merkezi batı sahilinde olduğundan güneş denizden batmakta. Yaklaşık 1 saatlik bu güzelliği izlemek gerek.. Gün batımından sonra deniz kenarında deniz ürünlerinden oluşan akşama yemeği yemeye karar veriyorum. Sıkı bir pazarlık ve bütçe dengesini tutturarak Alefkandra restorant da uzo eşliğinde güzel bir yemek yiyorum. Hiç içmeyenler için söyleyeyim uzo tekirdağ rakısına benzemekte. Genelde aromalı bir alkol bileşiminden yapılıyor, alkol oranı rakıdan daha düşük, bundan dolayı içimi de daha kolay..
Bu arada adada kendini insan zanneden güzelmi güzel şirinmi şirin bir pelikan var.:) Sabahtan akşama kadar sokaklarda güzel güzel dolanıyor..
Samos (Sisam)
*Nebile Ablacığım acil şifalar diliyorum sana.. En kısa zamanda sağlına kavuşursun umarım. O hünerli ve güzel ellerinden daha çok zeytinyağlı yemekler ve kahvaltılar bekliyoruz senden..
Lesvos (Midilli)
Lesvos adasına götürecek olan feribota binmek için saat 08:00 gibi Ayvalık' a geliyorum. Bu arada Yaz dönemi Lesvos' a Ayvalık' dan günlük ferbot seferleri mevcut. Günübirlik turlar için vizeye gerek duyulmuyor pasaport yeterli. Bayram dönemi olduğundan pasaport kontrol rezilliği ile karşı karşıya kalıyorum. Böylece 09:00 da hareket etmesi gereken feribot 11:00 gibi hareket ediyor. Yolculuğun bir bölümünde gördüğüm şirin yunusları saymazsam tipik bir feribot yolculuğundan sonra Lesvos limanına geliyoruz. Limanda inmemizle Türkiye tarafında yaşadığımız pasaport kontrol rezilliğinin bir benzerini burada da yaşıyorum. Önerim (benim de yaptığım gibi) eğer aceleniz yoksa gölge bir yere geçin ve kuyruğun bitmesini bekleyin yaklaşık 1 saatte tamamlanacaktır. Güneş altında beklemenin hiç lüzumu yok hele de böyle sapma sapan bir şey için..
Liman boydan boya kafe/restoranlarla çevrili. Adanın merkezini de bu liman ve çevresi oluşturuyor. Liman ve çevresini boydan boya yürümeniz 15 dk ya alır ya almaz. Ara sokaklara girseniz etsin 1 saat. İndikten sonra aldığım rehber ve harita ile hemencecik gezilecek yerlere doğru yol alıyorum. Çan kuleli Athanasios kilisesi, devasa Therapontas kilisesi, Midilli kalesi ve antik tiyatro kısa zamanda gidilebilecek ve görülebilecek yerler arasında. Buraları tavaf ederek U şeklindeki limanın diğer ucunda yeralan lokantalara doğru ayaklarım gidiyor. Çok fena acıkmış durumdayım. Adını not etmediğim, müşterilerinin çoğu da benimle aynı feribot gelen müşterilerin bulunduğu bir lokantaya sırt çantamı ve kendimi bırakıyorum. Lesvos' un Kalloni sardalyası ve kalamarının ünlü olduğunu duymuştum. Kalamar, greek salad ve uzo sipariş ediyorum. Greek salad bildiğimiz çoban salatasının irice doğranmış hali. Üzerine de bir kişinin 3 gün kahvaltı yapabileceği kadar büyük bir peyaz peynir koyuyorlar. Ve tabi bolca nefis zetinyağı. Dostlar Lesvos' un kalamarı mutlak tadılmalı.
Yemek ziyafetinden sonra kahvemi içerken yan masadaki bir adam ile sohbete başlıyorum. Sohbet koyulaşınca masama gelerek devam ediyoruz. Michael Dukakis bir opera sanatçısı. Aynı zamanda ABD' nin geçmş dönemde demokratların adayı olan aynı isimli kişinin de yeğeni. Bu arada politikacı olan amcası da Ayvalık doğumluymuş, şaşırdım açıkcası. Öğrencileri ile beraber workshop ve turne maksadıyla burada bulunuyormuş. Kendisinin ve ailesinin çok renkli ama bir o kadar hazin yaşam hikayesi var. Babası İznik' den, annesi de Cunda' dan mış vakti zamanında. Kendisi şu an Stutgart' da yaşıyor. Müzik, sanat, siyaseti de içeren kapsamlı ve çok keyifli geçen yaklaşık 2 saaten sonra kucaklaşıp ayrılıyoruz.
Kısa zamanda çok ada dolaşmak istediğimden Pire feriboyu ile gece Lesvos' dan ayrılmaya karar veriyorum. Biletimi alıp limanın ucunda bulunan bir dalgakıranın sonundaki kahvede güzel ada manzarası eşliğinde greek kafe (türk kahvesi olarak bildiğimiz şey) yudumluyorum. Saat 22.00 gibi Pire' ye gitmek için yaklaşık 5 katlı apartman büyüklüğünde olan dev feribota biniyorum.
Piraeus (Pire, Atina)
Yunan adalarını iç hat feribot seferleri ile kolayca turlayabilirsiniz. Fiyatları bana biraz yüksek geldi açıkçası fakat gerek deniz yolculuğu keyfi gerekse de seferlerin planlı ve sık olması çok büyük bir avantaj. Seferler için mobil uygulamalar bile yazılmış. Ne yalan söyleyim benim çok işime yaradı..
Mykonos adasına gelebilmek için direkt sefer olmadığından ilk Pire' ye yani Yunanistanın ana limanına gitmek zorundayım. Yaklaşık 10 ayrı limandan oluşan gerçekten devasa bir liman. Öyle ki liman içerisinde ring seferleri koymuşlar. Bu arada 7 saatlik yolculuğu feribotun yataklı bölümünde geldim. Uzun ve gece yolculukları için bu sınıfın tercih edilmesinde yarar var. Diğer türlü yanınızda mat ve uyku tulumunuz yoksa uyuyabilmeniz çok mümkün değil.
Pire' ye 07:00 gibi iniyorum. Saat 17:00' da da Mykonos hızlı feribotuna biletim var. Bu süre içinde hızlıca Atina' ya geçerek Plaka' yı ve bazı yerleri görebilmek için metroya biniyorum. Pire limanındaki metro sizi 1,5 €' ya Atinanın merkezi olan Sytagma' ya bir durak uzaklıkta olan Omonia' ya kadar götürüyor. Sytagma, Plaka ve Akropol buraya çok yakın mesafede. Plaka sokaklarında dolaşarak hediyelik bişeyler alıp sonrasında da Akropol manzaralı bir kafede kahvemi yudumluyorum. Yaklaşık 5 yıl önce Atina' da 4 gün kaldığımdan ve turladığımdan dolayı kısa süre içinde limana dönerek Mykonos' a gitmek için feribotuma binmek istiyorum. Yine de Atina' da en azından bir gün kalmadığıma pişman oldum diyebilirim..
Mykonos (Mikanos)
Sabah 10:00 gibi kalkarak kasabaya doğru yürüyüşe geçiyorum. Adada bulunan evler, sokaklar ve insanlar kafamda oluşturduğum Yunan Adası kavramına tam oturuyor gerçekten. Sokaklarda mutlak dolaşılmalı.. Mavi kapı ve pencereleri, bembeyaz boyalı duvarları, merdivenli dar sokakları hiç bıkmadan tek tek dolaşıyorum. Hemen her köşesi bir fotoğraf karesi sanki.. Tabi bu benim görmek istediklerim ve hissettiklerim. Bir de beni rahatsız eden şeyler var tabi.. Adanın ziyaretçileri genelde üst sınıf yüksek sosyete diye tabir edilen türden. O güzelim sokakların neredeyse her metrekaresi metaya dönüşmüş durumda. Hatta bazı yerlerde kilisi ve lokantalar içiçe geçmiş durumda. Fiyatlar da çok yüksek maalesef..
Adanın güneyinde denize girmek için çok güzel plajlar mevcut. Tabi hemen her kısmı cafe/restorantlar tarafından parsellenmiş ve ücretli. İri taneli, altın sarısı kuma ve cam gibi bir denize sahip bu plajlardan birinde denize girmeden bu adadan gitmemek gerek kanımca. Adanın güney merkezinde yaklaşık yarım saate bir kalkan otobüsler uygun bir ücretle sizi tüm plajlara götürüyor. Psarrou ve Paradise denize girmek için güzel yerler. Saat 17:00' a kadar Psarrou' da denize girip güneşlendikten sonra otobüsle tekrar kasabaya dönüyorum. Denizin yanıbaşında ve hoş minderlere sahip Scarpa kafe güzel manzara eşliğinde kahve yudumlamak için uygun bir yer.
Saat 19:00 dan itibaren değirmenlerin olduğu yerden güneşim batışı mutlaka izlenmeli dostlar. Ada merkezi batı sahilinde olduğundan güneş denizden batmakta. Yaklaşık 1 saatlik bu güzelliği izlemek gerek.. Gün batımından sonra deniz kenarında deniz ürünlerinden oluşan akşama yemeği yemeye karar veriyorum. Sıkı bir pazarlık ve bütçe dengesini tutturarak Alefkandra restorant da uzo eşliğinde güzel bir yemek yiyorum. Hiç içmeyenler için söyleyeyim uzo tekirdağ rakısına benzemekte. Genelde aromalı bir alkol bileşiminden yapılıyor, alkol oranı rakıdan daha düşük, bundan dolayı içimi de daha kolay..
Bu arada adada kendini insan zanneden güzelmi güzel şirinmi şirin bir pelikan var.:) Sabahtan akşama kadar sokaklarda güzel güzel dolanıyor..
Samos (Sisam)
Yorumlar
Yorum Gönder